Aleksandros Papadiamandis; Yunan tarihine, kutsal kitaplara ve yerel halkın inanışlarına göndermeler yapan masalsı bir öykü dünyasının kapılarını Ada Hikâyeleri ile aralıyor. Aslı Çete'nin Yunancadan çevirisi ve ön sözüyle...
Birdenbire battığını, dalgaların arasında kaybolduğunu gördüm. Artık tereddüde yer yoktu. Kayık, kızın olduğu yerden yirmi kulaçtan fazla uzaktaydı. Bense sadece beş altı kulaç mesafedeydim. Derhal kayanın üstünden denize balıklama atladım. Suyun derinliği iki boydan fazlaydı. Kumla kaplı dibi neredeyse boyladım. Kaya, taş olmadığı için başımı vururum diye korkmuyordum. Hemen yüzeye çıkıp dalga köpüklerinin arasına geldim.
Kızın battığı yerin beş ya da daha az kulaç uzağındaydım. Suyun köpüğünde oluşan sarmallar, zavallı kız için bir anda meydana gelmiş ıslak bir mezar gibi olacaktı. Bir zamanlar denizde çırpınmış insani bir varlığın geride bıraktığı tek iz!.. İki üç güçlü kulaçla az zaman içinde yanına vardım. O güzel vücudun aşağıda sallandığını gördüm. Denizin dibine mi daha yakındı, dalganın köpüğüne mi? Ölüme mi, yoksa yaşama mı?..
***
O saf, temiz kızın, işe yaramaz yaşamımın sadece birkaç dakikasında üzerimde hissettiğim zarif, yumuşak vücudunu daha ne kadar anımsayacaktım? Sanki bir hayal, bir hülya, büyü gibi bir şeydi. O güzide, meleksi temas, milletin tüm o çıkarcı kucaklaşmalarından, sahte dostluklarından, yalancı aşklarından ne kadar da farklıydı! Seve seve kucakladığım o yük ağır gelmiyor, ruhumu dinlendiriyordu.