Bu bir kentsel görüşüm hikâyesidir.” Birilerinin rahat yaşaması, mal mülk sahibi olması için aklının ermediği, eremediği düzeneklerin vidası, çarkı oluyorsun. Makinenin dişlisisin ama makine ne üretiyor bilmiyorsun, sadece içinde dönüyorsun... “Ben olmasam bu makine olmaz, bu dişli dönmez” kafalarındasın ama günün birinde kırılır, dökülürsen atıyorlar seni hurdaya, yerine aynı özellikte yeni bir dişli! Sen de düşünürsün hurdalığın tozlu raflarında, “Hani ben çok önemliydim, bensiz olmuyordu n’oldu birden?” diye! Metropolde geçen koşuşturmacanın içinde, hiçbirimizin durup “Ne yapıyorum ben?”, “Yaşadığım hayattan mutlu muyum?”, “Hayata dair belirlediğim amaç ne?” diye durup düşünmeye vakti yok. Yoğun iş hayatımızda, okul hayatımızda ve aile, arkadaşlık, duygusal ilişkiler bazında akış bizi nereye sürüklerse oraya gidiyoruz, tamamen kurala ayak uyduruyoruz. Afili Kentin Alaylıları bu noktada; köyden kente göçen insanların yaşadığı kültür çatışmasından kadın-erkek ilişkilerine, öğrencilerin yaşadığı problemlerden esnafın iç sesine değin hepimizin yaşadığı veya şahit olduğu problemlerden bir satır sunuyor. Cem Arslan’ın eğlenceli kaleminden dökülen bu satırlar hem etrafımızda gelişen olayları fark etmemizi sağlıyor, hem verdiği tavsiyelerle yüzümüzü gülümsetirken yolumuza ışık tutuyor, hem de yoğun ve yorucu gündemimize bir nefeslik mola olmaya geliyor. |