1872 yılında Divriği’de dünyaya gelen Ahmed Mikdâd Efendi, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekildiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni bir anlayışla ortaya çıktığı devrede yaşamış; bu çetin zamanlardan payına düşen zorlukları da omuzlamak mecburiyetinde kalmış bir ilmiye mensubudur. Sultan II. Abdülhamid devrinde İstanbul’da bir medrese talebesi iken sürgün edildi. Büyük idealler peşinde koşarken Erzincan’da muallim oldu. Balkan Harbi’nden itibaren cephe cephe gezerek ordu nâsıhı olarak vaazlarıyla memlekete hizmet etti. Cumhuriyet’in ilanından sonra da devrimlerin, inkılapların, değişen ve dönüşen dünya görüşünün menfi tesirlerini bir müderris ve muallim olarak hissetti. 1939’da Erzincan depremindeki vefatına kadar ulemanın eriyen itibarını, daralan nüfuz sahasını bizzat tecrübe etti. Onun hayatı birçok yönden devrinin manzarasını aksettiren bir tablo hüviyetindedir.
Tüm bunların yanında Ahmed Mikdâd Efendi, birçok eser kaleme almış velut bir müellif; hemen her mevzuyu nazma dökme gayretinde bir şairdir. Mizaç olarak da oldukça cevval, bilhassa hitabeti ile cemiyet üzerinde ciddi tesir uyandıran, kalemi kuvvetli bir zât olmasına rağmen taşrada gözlerden uzakta kaldı. Uzun yıllar Erzincan’da muallim, müderris, vaiz olarak vazife yaptı. “Divrikli Hoca” lakabıyla meşhur oldu. Haiz olduğu bu vasıflar onun bir köşede, adı ve hatırası unutulmaya yüz tutmuş yerel bir kahraman olarak kalmasına mani olamadı.
Vefatından seksen küsur yıl sonra yapılan çalışma ile Ahmed Mikdâd Efendi’nin hayatına dair her türlü belge ve bilgi bu kitapta yer buldu. Hayat hikâyesi ve eserleriyle Ahmed Mikdâd Efendi’nin serencamı bu kitapla gözler önüne seriliyor.