Ölümünün üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen Ahmet Hamdi Tanpınar’la ilgili ne çok soru işareti var aklımızda. Sağcı mıydı yoksa solcu mu? Şarkçı mıydı yoksa Garpçı mı? Yaşarken “sükût suikastı”na uğramış mıydı gerçekten de? Ucundan kıyısından yakalamayı umduğu şöhrete geç mi kalmıştı? Solcular veya sağcılar hangi gerekçelerle onu kendi mahallelerinden görüyorlardı? Necip Fazıl neden düşmandı ona? Son derece kısıtlı imkânlara sahip olmasına rağmen ülkenin sayılı entelektüellerinden biri hâline gelmeyi nasıl başarmıştı? Komünistlerin toplantısında ne işi vardı, dahası neden gözaltına alınmıştı? “Kırtıpil Hamdi” lakabını hak edecek ne yapmıştı? Neden sürekli hastalanıyordu veyahut hasta olduğunu sanıyordu? Evhamlı biri miydi gerçekten de?
Sefa Kaplan bizlere yalnızca hakiki Ahmet Hamdi Tanpınar’ı göstermeye çalışıyor. “Acı çeken, gülen, sevinen, kıskanan, kızan, seven, öfkelenen, yazan, yazdıklarını kimi zaman beğenen kimi zaman beğenmeyen, dişleri erken yaşta döküldüğü için kendini leyleğe benzeten” bir Tanpınar anlatıyor.