Bir dağ var, ne tam burada ne de tam orada… Ama ona tırmanmaya karar veren herkes, zirvesine ulaşmak için bir yolculuğa çıkmaya hevesli. Analog Dağ, hayal gücüyle gerçeğin iç içe geçtiği, bilinçaltının derinliklerine inmeye davet eden bir roman. Bir çeşit alegori, ancak onu benzerlerine yaklaştırmak çok zor –özellikle de sürrealizm, parafizik ve mistisizmin kült bir klasiği haline gelmişken. Rene Daumal, bir grup keşifçinin bu "mistik dağa" tırmanma arayışını anlatırken, yalnızca fiziksel bir yolculuk değil, insanın manevi bir uyanışa ve kendini keşfetmeye doğru attığı her adımı simgeliyor.
Alejandro Jodorowsky’nin 1973 yapımı filmi The Holy Mountain, kitabın serbest bir uyarlaması olarak sinema perdesine yansıdığında, Daumal'ın otuz altı yıllık ömrünün ardından geçen otuz yıl da sona veriyordu. Koca bir talihsizlikle, yazarın bir ziyaretçi kabul etmek için ara verdiği, cümlesinin ortasında kalan ve hiç tamamlanamayan Analog Dağ, en "gerçek" alegoriyi bu sonda saklıyor ve…
Daumal’ın yazdığı gibi, “Analog Dağ, sembolik dağdır –Cennet ile Yeryüzü’nü birleştiren yol, maddi ve insani formda var olması gereken bir yol, aksi takdirde durumumuz bahtsız olurdu.”