"Canım Ilgın...
Kına çiçeği tohumlarını baban vermişti; elimize alır almaz küçücük bir baskıyla içinde böcek varmışçasına patlıyor ve yuvarlacık kahverengi tohumlar parmak aralarımıza avucumuza yapışıyordu. Sanki minicik bir depoydu ve içersine hayatın sıcaklığı kükreyişi birikmişti de bir an önce kabuğu yarıyor dışarıya fırlıyordu.
Ölüm geldikten sonra insanın bir öncesine dönmeyişine benziyor. 'Bunlar halkın çiçekleri' demişti baban; Seyhan Amca...
'Evet Türk Halkı korur onları. Akşam sefalarını kadifeleri kral kızlarını boru sarmaşıklarını nasıl saklıyorsa...
Ve tıpkı hikâyeleri masalları darb-ı meselleri hikmetleri merhameti vicdanı sakladığı gibi...
'Seyhan Amcanın bu sözlerini hiç unutma..."
Müziğin birleştirdiği dört arkadaştılar. Sonra yolları ayrıldı. Derken yine birleşti. Ankara İstanbul Yalova kent üçlemesinde geçen Arada Kalmış Tebessüm 2001 yılını çevrelemekle beraber yakın geçmişin puslu tablolarına da yer veriyor. Darbeleri görmüş geçirmiş anne ve babaların kuşak farklılığı taşıyan çocuklarıdır onlar...
Bütün o çalkantıların temelinde bir başka gerçek daha vardır. Sınıf çatışması...
Yaylı sazlar dörtlüsünün bireyleri o gerçeği parçalarını hayatın başka yanlarında zedelenerek görürler. Ressam Feda ile sosyolog dayısı Profesör Usveren arasındaki bağ ve çatışma zemininde yürüyen roman sosyal psikolojinin bugünkü önemini de vurguluyor. Böylelikle Sevinç Çokum çok görüntülü bir roman dokusu elde ediyor. Her zamanki şiirli bakış ve anlatımıyla...