"Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.” Sezai Karakoç
Koparılan her bir takvim yaprağı, hayat sayfamızdan bir günün daha uçup gitmesi demekti. Bitmek bilmeyen isteklerimiz üzerine kurulu hayatımız, bir gün sonlanacaktı oysa. Hiçbirimiz bu sonun ne zaman olduğunu bilmiyorduk. Hayatımız olabildiğince sıradanlığıyla devam ediyordu.
Oysa insana bu dünyada başrol verilmişti. Geri kalan her şey bizim fâni dünyadaki rolümüzü en mükemmel şekilde yapabilmemiz için var olan birer figürandı. Geçici heveslere kapıldık ve asıl rolümüzü unuttuk...
At sineği, Sokrates'in kendini ifade etme biçiminin bir adıydı. Öğrencisi Eflatun, bir gün ona şöyle bir soru sormuş: "Gelecek nesillere seni nasıl anlatayım?"
O da:
"At sineği idi, dersin" diye öğrencisini şaşırtan bir cevap vermiş. At sineği, Sokrates'in kendini ifade etme biçimidir. Bu sinek atlara konar; onları rahatsız eder ve onları yerinden kıpırdamaya zorlayıp harekete geçirir.
Bizler, kısa dünya hayatında kalıcı izler bırakmak istiyorsak, rolümüzün detaylarını iyi öğrenmek ve hayattaki rolümüzü en iyi şekilde oynamak zorundayız.
İyilik, merhamet, sevgi, barış dolu bir dünya arzu ediyorsak, hepimize düşen görevler olduğunu unutmayalım.
Elinizde tuttuğunuz kitap, bize rolümüzü hatırlatmak istiyor.