“Shakespeare her şeyi söylemiştir; dili âdeta yıldızların ışığı, ateş böcekleri, güneş ve ay gibidir. Gözyaşı, kan ve birayla yazdığı kelimeleri kalp atışı misali marş eder. O herkese hitap eder ve hepimiz de onu sahipleniriz fakat onu gerçekten takdir edebilmek için bize değil, bambaşka bir dünyaya ait olduğunu hatırlamak gerekir.”
—Orson Welles
Edebiyata olduğu kadar dil bilimine etkisiyle de nam salan öncü ozan Shakespeare’in en tartışmalı oyunlarından Atinalı Timon, bazı kritikler tarafından tamamlanmamış olmakla itham edilse de ahlaki ders bakımından diğer eserlerinden geri kalmaz. Kesesi kadar gönlü de zengin Atinalı asil Timon, kâhyası Flavius’un uyarılarına rağmen tüm dostlarının gönlünü hoş tutmak ister ve her ziyaretçisini hediyelere boğar. Sonunda borç içinde ve muhtaç duruma düşen Timon, bütün kapıların yüzüne kapanmasıyla kendini terk edilmiş bulur. Onu sırtından bıçaklayan tüm Atina şehrine lanet eder ve bir mağarada, nefret ettiği insanlıktan uzakta yaşamaya başlar.