Özlem Karapınar, Aynadaki Kadınlar’da içerde ve dışarda insanı saran kısık seslere odaklanarak kuruyor öykülerini. Yüksek bir yerden bağırmaktansa okura çok yakınından fısıldamayı tercih ediyor. Derman arayan kadınların arayışlarını nerelerde sürdüklerine odaklanıyor. Kısa, açık, yalın dokunuşlarla kahramanların yolculuklarına ortak oluyor. Karapınar’ın öykü dili, meselesini anlaşılır kılmakla birlikte temanın bir öğesi hâline geliyor. Kendine has, sakin, soğukkanlı, derinden üslubuyla tartışmaya açık gelgitlerden uzak, iyi bir ilk kitap sunuyor okura.
Aynadaki Kadınlar’da devlet yurtları, kapılar, aynalar, valizler, müdürler, ders notları, rüyalar, balkonlar, mezarlıklar ve sokaklarla kurduğu öykü atmosferinde bıçak sırtı kararları, aynaları birbirlerine ve hayata tutan kahramanları, içlerindeki şeytanı susturmaya çalışanları, hayalleri olmayan kızları, hayatı cam kenarında titrek kelebekler gibi bekleyerek sürdürenleri, kısa bir buluşmada söze dökülen kelimelerin söndürdüğü umutları, kalabalığın arasında kendini haşere gibi hissedenleri, göz gözü görmez sislerin içinde birbirini arayanları, kırık bir can parçasının açtığı boşluğu, tuz buz olmuş hayatları ve daha bir çok şeyi anlatıyor Karapınar.