Yokluğun kucağına doğan dedem Sadullah Ağa, Doğu Anadolu'nun çok çilesini çekmiş. Çocuklarının da kendi çekmiş olduğu çileleri yaşamaması için Trakya'nın verimli topraklarına göç etme kararı almış. Göç etmez- den on gün önce annesi ve babası bir hafta arayla ebe- diyete göç etmişler. Çektiği çileler yetmezmiş gibi bu kez de anne ve babasının acısını yaşamışlar. Sadullah dedem göç etmeye kararlıymış. Yaşadıkları mezranın mezarlığının yanından geçerken arabayı dur- durmuş, mezarlığa girerek anne babası ve geçmişin izlerini taşıyan atalarıyla vedalaşıp yola revan olmuşlar.Kırk günde Trakya'nın verimli topraklarına kar yağı- şıyla girmişler. Sadullah Ağa at arabasını, ilk gördüğü bir çiftliğin kuruluğuna sürmüş. Yaşlı, göbekli, şapkalı bir adam olan Halil Ağa "Bu çiftliğin sahibiyim." demiş ve kapısını darda kalan misafirlere açmış, onları misafir etmiş.
Halil Ağa dedeme sahip çıkmış, dostlukları kardeş- ten ileri olmuş. Tam düzenimi kurdum dediği bir dönem- de, eşi Emine'yi kaybetmiş. Onun üzüntüsüne düşmüş, bir gece mezarlığa ziyaretine gitmiş ve sabaha kadar mezarın üzerindeki karlara uzanıp, onunla dertleşmiş. O geceden sonra hastalanmış, bir türlü iyi olamamış; o da kırk gün sonra ölmüş. Çocukları bu dünyada kimsesiz kalmışlar. Bu romanda o çocukların hayata tutunmak İçin verdikleri mücadeleye şahit olacaksınız