''Baudelarie: kendisinin uçurum olduğunu hisseden adam. Gurur sıkıntı başdönmesi: kendini ta kalbinin derinliklerine dek gören kimseyle kıyaslanmaz kimsenin iletişim kuramayacağı yaratılmamış saçma yararsız tam bir yalnızlık içine bırakılmış kendi yükünü tek başına taşıyan tek başına varoluşunu doğrulamaya mahkum edilmiş ve durmadan kendi ellerinden kaçan kendi avuçları arasından kaya kendi içine dönüp gözleyen ama bir yandan da kendi dışında sonsuz bir kovalamacaya atılmış dipsiz duvarsız ve karanlıksız bir uçurum öngörülmeyen ve de pek iyi bilinen apaydınlıktaki bir gizem. Ne yazık ki kendi imgesi de elinden kaçar. General Aupick'in oğlu borçlu şair zenci kız Duval'in sevgilisi Charles Baudelaire adında birinin yansısını arıyordu: bakışları insanlık durumuna takıldı. İçine korku salan bu özgürlük bu nedensizlik bu bırakılış bir tek onun değil her insanın payına düşen bir durumdur. Kendimize dokunabilir kendimizi görebilir miyiz hiç? Aradığı bu tekil ve değişmez öz belki de bir tek Başkaları'nın gözlerinde görünür. Belki de kesinlikle dışarda olmak gerek bunun özelliklerini yakalayabilmek için. Belki de kendimiz için bir nesne gibi var olmuyoruz: hep gündeme getiririz kendimizi hep erteleme durumunda kalır durmaksızın yapmamaız ferekir kendimizi. Baudelaire'in tüm çabası hoşa gitmeyen bu düşünceleri kendinde saklamak olacaktır. Kendi ''doğası'' elinden kaçıp gittiğine göre bunu başkalarının gözlerinde yakalamaya uğraşacaktır. İyi niyeti bırakıp gider onu; durmadan kendi kendini inandırmaya çalışmalı kendi gözlerine yakalatmaya uğraşmalıdır kendini; kendisi için değil de bizim için kişiliğinin yeni bir çizgisi çıkar ortaya: Baudelaire kendi insanlık durumunu en derin biçimde duyup da en tutkulu biçimde bunu kendinden saklamaya çalışan adamdır.''