Rabıta: Rabt olmak. Bağlanmak… Hayâlinde canlandırmak… Gözönünde bulundurmak… Bitişmek. Münâsebet… Gark olmak…
“Fikre rabıta”; yaşamayı fikir, fikri yaşamak bilen bir mütefekkirin, yaşanmaya değer hayatı misâllendiren hayatından bazı çizgiler… Zindan hayatından… Ölüm Odası’ndan…
Doğmuş olmak, var olmak, hayatta olmak; “ölümlü olmak” gerçeği ile varlığı ve hayatı anlama çabasından başka nedir ki?.. Hayatı ve ölümü anlama çabası?.. İnsanı hayvandan ayıran “şuur” farkını da gösteren bir ruhîlik…
Bu hakikati, Mutlak Fikir-Şeriat temelinde, dünya çapını hedef alan bir fikir sistemi örgüleştirirken, daha en başta;- “Ben kimim diye sormak ölüm nedir diye sormakla birdir” diye işaretlemişti Salih Mirzabeyoğlu. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde, bütün insanlığın tahrif edilmiş “kimlik” meselesini, Mutlak hakikate-Şeriate bağlayan bir cevab olarak… Cevabın derinliği örgüleştirilen fikir sisteminde; “İnsan, her zaman Allah’a muhtaç oluşu hakikatini kendinde şuurlu olarak bulmaya ve bilmeye, O’na ve Resûlü’ne dair rabıtayı yaşatmaya memur…”
*
Necip Fazıl’dan sonra, fikir geleneğini sürdüren bir fikir ve aksiyon adamının destansı mücadelesinin, bu mücadeleden doğan eserlerinin, kahramanlıklarının arkasında nasıl bir çile ve hayat var? “Bu eser nasıl bir şahsiyetten doğdu?..” Eseri şahsiyetinden, şahsiyeti eserinden ayrı düşünülemeyen bir asil örnek…Yer yer buralara dair de ipuçları barındıran bu günlüklerde, bu eser nasıl bir şahsiyetin ürünü sorusuna cevab olacak notlar da mevcut; “Ben kimim” risâlesi-Fikre rabıta”da…