Başka bir şey vardı bende, anlayamıyordum onları. Davranışlarının, sözcüklerinin altında gizli kodlar yatıyordu; anlamlarından bir tek ben bihaberdim. Duygularım, düşüncelerim, özüm yanlıştı belki de. Sosyal maskelere uyum sağlayamıyor, sınırları karıştırıyordum.
Mutsuzluktu bu, insanın üzerine yapışan bayat, yıpranmış ve özensiz bir var olma hâli…
Başkalarının sevgisini yitirme endişesi herkes için bir yüktü. Onaylanmama korkusuyla söyleyemediği her düşünce, gösteremediği her duygu zamanla insanın içinde zehre dönüşüyordu.
Değişmek, karar vermekle falan olmuyordu. Eline kazmayı alıp ayrık otu temizler gibi girişmek gerekiyordu hastalıklı fikirlere.
Kendime yaptığım kötülüğün boyutunu o an fark ettim. Çok fazla düşünüyordum. Geçmiş için, gelecek için, başkaları adına sürekli düşünüyordum. Belli ki artık gerçek olanı ve olmayanı ayırt etme kabiliyetini de kaybetmiştim.