“Bir tren yanaşsın istedim sokağa, yanımdan geçerken dursun, durduğunda kapısı açılsın, ben bu trene atlayayım ve tren hareket etsin, o en güzel kuşu yakalayana kadar hiç durmasın, hiç durmasın, hızı rayları yaksın... O treni de benden başka hiç kimse görmemiş olsun; ben gideyim, tren gitsin; kuşlar uçuşsun, sevdalar uçuşsun bizimle...”
Mehmet Akgül, ilk öykü kitabıyla, sert ve sinir bozucu Kill Bill ıslığı eşliğinde okuru, kuşların peşine düşen trenle adressiz yolculuklara; kaldırılıp bir köşede çöpe atılmış isimsiz insanların dünyasına; bir çocuğun cebinde sakladığı ıslıkların dayanılmaz ağırlığına; sokakları yalnızlık valsi eşliğinde adımlayanların yenik hayatlarına davet ediyor.
Öykü karakterlerinin, çemberin dışından ancak bir fısıltıyla duyulan sesleri, yavaş yavaş yükselerek bir insan neyden yontulmuştur sorusu eşliğinde çemberin tam ortasında sessiz bir çığlığa dönüşüyor... Bu sessiz çığlık da hayatın gayriresmi geçit töreninden kesitlerle okura sunuluyor.