Soğuk savaş sonrası tarih Türkiye'nin önüne oyununun kurallarını belirleme anlamında onlarca fırsat çıkmıştır. Türkiye bu fırsatları hem anlayamamış hem de hazırlıksız yakalandığından yeterince değerlendirememiştir. Türkiye'de bir takım yetkililer "bize yedirmezler" "kimsenin toprağında gözümüz yok" türünden boş sözlerden meşruiyet aramıştır. Sonuçta bu egemen anlayışa aykırı olarak bir Türk Dünyası gerçeğiyle Türkiye karşı karşıya kalmıştır. SSCB'nin yıkılmasıyla boşlukta kalan Türk coğrafyasına küresel güçler akbaba gibi üşüşürken Türkiye konuya duygusal ve yüzeysel bir biçimde yaklaşmıştır. Elbette önemli işler de yapılmıştır. Ancak bunlar kurumsal hedefe yönelik ve belirli bir proje çerçevesinde olmamıştır. Çünkü Türkiye davası olmayan bir ülkeydi. Türkiye'yi yönetenlerin mevcudu muhafaza dışında bir davaları olmamıştır. Halbuki Türkiye'nin kendisi farkında olmasa da bir Türk Dünyası davası vardır. İdeal anlamda da bir stratejisi ve hamlesi olmalıdır.
Bu gerçeklere karşın Türkiye'nin yönetiminde milli hassasiyet ve strateji yoksunluğu egemendir. Bunun kanıtı Kıbrıs Kerkük-Musul Türk Dünyası AB ve ABD vb. ile olan ilişkiler konusunda ülkenin etkin siyasileri ve aydınların yaklaşım tarzlarıdır. Avrupa'dan beslenen aydın gazeteci ve yazar takımı AB afyonu ile Türk kamuoyunu zehirlemişlerdir. Bu durumun Türk siyaseti üzerinde AB İsrail ve ABD servislerinin lobilerinin kurumların şirketlerinin ve localarının inanılmaz etkisini göstermektedir.