Yirminci yüzyılda Kingsley Amis (1960) tarafından "cehennem haritaları" olarak tanımlanan ütopyanın karanlık yüzü içinde yaşadığımız dünyadan daha kötü yerlerde geçen distopik anlatılar Batı edebiyatındaki yerini almış ve bu yüzyıl boyunca farklı şekillerde boy göstermiştir.Distopik anlatıların ortaya çıkmasında ve gelişmesinde yirminci yüzyıl dünyasında yaşanan olayların çok büyük katkısı olmuştur. Distopik anlatılar büyük ölçüde yirminci yüzyılın korkularının ürünüdür. Yıllar süren savaşlar şiddet soykırım açlık çevre kirliliği ekonomik bunalımlar kaçınılmaz olarak bu türün yazarlarına ilham kaynağı olmuşlardır. Bu kitapta 1970 sonrasında yazılmış olan John Brunner'ın Şok Dalgası Süvarisi Alasdair Gray'in Lanark P.D. James'in The Children of Men ve J.G.Ballard'ın Öteki Dünya eserlerinde yaratılan distopik dünyalara bakılacak ve kaygıların korkuların günümüze nasıl taşındığı üzerinde durulacaktır.
Sinemayı kavramak kavramsallaştırmak ve toplumsal yapılardaki değişimi sinema üstünden okuyabilmek için sinemanın etkileşime girdiği yapılar ve kurumlarla sinema arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ile ilgili fikir yürütebilmek önemlidir. Sinema sanat disiplini kültür endüstrisi ürünü ve kitle iletişim aracı/ortamı olarak hayattaki diğer her şey gibi hayattaki diğer her şey ile etkileşime girebilir- ki girmektedir.
Bu çalışma Türk sinemasında merkez ve çevrede sinemanın temsilini çözümlemek için seçtiği iki filme merkez ve çevrede bağımsız sinema/sanat sineması arasındaki fark sinemanın tanımı ve tarihçesi; biçimi ve içeriği; sanatçıların ve sanatı alımlayanların kimlikleri; sanatın topluma aktarımı; sanatın iktidar ile ilişkisi ve modernleşme kavramları bağlamlarında odaklanırken merkez ve çevre tartışmasını öncelikle Türk sanatları içinde merkez ve çevre farkının en belirgin alanlardan biri olan edebiyat üstünden inşa eder.
Birbirinden farklı gibi görünen halk şiiri ile divan şiiri bağımsız sinema ile sanat sineması arasındaki mesafeleri sorgulayan çalışma yöntem olarak tarihsel analiz ve betimleme analizi gibi tikelden tikele değer yargısı aktarmak olarak tanımlanan analojiyi de benimser. Böylece çalışma sınırlılıkları gereği değişmez bir genel yargıya ulaşmaktan çok Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ve Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmlerini örnek filmler olarak seçerek bu filmler üstünden merkez ve çevre tartışmasına katkı sunmayı tartışma için yeni ve genişletilebilir alanlar açmayı ve okuyucusuna cevaplar sunmaktan çok sorular sordurtmayı hedefler.