Çingene, tarih boyunca ya lanetlenen ya da arzulanan bir hayatın sembolüdür. İki anlamda da ilgi çekmesiyle sanatın önemli bir malzemesi haline gelmiştir. Şehirleşmenin ve yerleşik hayatın bir değer olarak yüceltildiği, tabiatın kaybının hissedilmediği dönemlerde yersizlik ve yurtsuzluk, hayatta kalma mücadelesi onların tekinsiz ve kötücül algılanmasına sebep olmuş ve Çingene, hiciv için önemli bir malzeme olarak görülmüştür. Çalışmalardan öyle anlaşılıyor ki edebiyat başta olmak üzere resim, müzik gibi diğer güzel sanatlarda ve reel hayatın içinde Çingenelere bakış zaman içinde olumlu yöne doğru evrilmiştir. Selahattin Enis’in ağır nitelemeler içeren “Çingeneler” hikâyesi ile Reşat Nuri’nin, insancıl ögeler içeren “Çingenenin Köpeği” hikâyesi bu iki uç kabulün başarılı örnekleri arasındadır. Bu olumlu bakış Sabahattin Ali, Halikarnas Balıkçısı, Osman Cemal Kaygılı ve Berna Durmaz gibi yazarların elinde en güzel ürünlerini vermiştir.
Malzemesini daha çok edebî metinlerden alan kitaptaki yazılarda geçim kaynakları, göçebe ve mahalle hayatları, eğlence anlayışları ve evlilikleri, içinde yaşadıkları topluma yakınlık ve uzaklıklarıyla Çingeneler etraflı bir şekilde ortaya konmuştur. Sosyoloji, halk kültürü ve Avrupa resim sanatıyla ilgili olan yazılar da çalışmaya zenginlik katmıştır.