Aydınlanma Çağı’nın en önemli düşünürlerinden Jean-Jacques Rousseau, dili kökeninden ziyade tarihsel ve toplumsal nedeni olarak kabul edilen konuşma temelinde ele alıyor. Dilin ortaya çıkışına ilişkin bu denemede, en önemli ilk iletişim araçlarından biri için gerekli doğal nedenleri aramaya koyuluyor. Döneminde pek çok kişi, dilin doğuşunda insanlar arasındaki pratik iletişim ihtiyacının rasyonel bir yanıtını hayal ederken Rousseau, onu tutkulara tabi olan hassas insan karakterinin toplumsal bir ifadesi olarak görüyor. İlk sesin kaynağı kabul edilen doğadan başlayarak jestler ile sözcüklere uzanan bu gelişim sürecini kendine has diliyle açıklayan Rousseau, savını coğrafik bölgeler ve melodiyle de bağlantılı bir biçimde ortaya koyuyor.
“Alışkanlık ve gereksinim, herkese kendi ülkesinin dilini kullanmayı öğretir ancak bu dili, başka bir ülkenin değil de onun ülkesinin dili yapan nedir?”