Akıl alır gibi değil. Dünyayı değiştirmeye cüret etmek akıl alır gibi değil. Başta ücretli emek sömürüsü olmak üzere her türden sömürünün ortadan kaldırıldığı, haksızlıkların ve adaletsizliklerin son bulduğu, özgürlüğün yeşertildiği bir değişimi istemek, bunun için eylemek; doğrudan kurulu düzeni ve onun güçlerini karşına almak demek. Nitekim devrimci cüret hemen karalanır; bireyler silahşor, eylemler anarşi/terör olarak yaftalanır. Devrimci hareket kitleselliğinden arındırılır, tarihten toplum çıkarılır, geçmiş“bir takım kökü dışarıda güçlerin yarattığı kötü günlere” dönüştürülür.
Bu siyasi kurgunun “tarih” olarak ilan edilmesine çomak sokanlar, yine dünyayı değiştirmeye cüret edenler oluyor.Onlar kimsesiz değillerdi, kitleselleştikçe bireysellikleri silikleşti; adlarıyla değil siyasi kimlikleriyle anıldılar; yüceltilmediler, güvenildiler. Toplumsal dönüşümün ivme kazanmaya başladığı bir tarihsel dönemeçte düzen güçlerinin toplumu baskılamasına toplumla beraber direndiler, direniş komünal yaşama evrildi. Süleyman Oktay da Uşak’taki devrimci hareketi, köylerde kurulan “doğrudan demokrasi”yi yaşayanlardan ve yaşatanlardan biri olarak kendi hikâyesini anlatıyor:
“Sınıflar mücadelesinde ezilenlerin, sömürülenlerin yani emekçi halkın saflarında mücadelede yer alan her devrimcinin, kendine özgü bir hikâyesi vardır. O dönemde yaşananlardan hareketle yazılan bu kitap, bu hikâyelerden sadece birisidir.”
Her iş yapan gibi onlar da hata yaptı. Zaten bu hatalar yüzünden yenildiler, bedel de ödediler. Ama asla teslim olmadılar.