Egemenlik siyaset teorisinin en önemli kavramlarından biri. Modern devlet ile hukuk arasındaki ilişki varlığını doğrudan egemenlik kavramına borçlu. Öte yandan egemenlik tarih boyunca içeriğinde en fazla değişiklik olan kavramlardan biri de. Mutlak monarşilerin en güçlü olduğu dönemde kavramsallaştırılan egemenlik, devlet iktidarının şahıslarında mücessem hâle geldiği kralların iktidarına meşruluk kazandırdı. Yasanın tek kaynağı olarak egemenliğin gösterilmesi hem devletin hukuk yapma tekelini eline almasını hem de merkezî gücünü kurumsallaştırmasını sağladı. İlerleyen dönemde liberal devlet formunun güçlenmesiyle beliren hukuk devleti ve insan hakları gibi kavramlar egemenliğin mutlak yönünü yumuşattı. Ulus-devlet formunun ortaya çıkması ise egemenliği yeni bir yere taşıdı. Ulusal egemenlik düşüncesi kısa sürede tüm dünyayı kuşattı. Birleşmiş Milletler sistemiyle kurumsallaşan ulusal egemenlik İkinci Dünya Savaşından sonraki yıllarda insanlığın kaderindeki yerini iyice pekiştirdi. Soğuk Savaş sonrasında ise egemenlik kavramı kapsamlı bir dönüşüme uğradı. Günümüzde yaşanan gelişmelerin de gösterdiği gibi devlet hükümranlığı son otuz yılda belki tarihte hiç olmadığı kadar farklı görünümler kazandı. Elinizdeki kitap egemenlik kavramının tarihsel yolculuğunun izini sürmeyi amaçlıyor. Bunun yanında, kavramın günümüz dünyasında taşıdığı önemin altını çiziyor.