Duygusal empatiyi sınırladığımızda aslında daha iyi olacağımıza dair farklı bir bakış.
Empatinin dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğini politikacılardan filozoflardan psikologlardan hatta bilim insanlarından sıkça duyarsınız. Öyle ki empatiyle ilgili tek sorunun yeterince empati kurmamamız olduğu sürekli dile getirilir. Ancak gerçek bu kadar basit olmayabilir.
Paul Bloom empatinin toplumdaki eşitsizliğin ve haksızlığın önde gelen motivasyonlarından biri olabileceğini ortaya koyuyor.
Ona göre empati başkalarının hayatlarını iyileştirmemize yardımcı olmaktan çok dar önyargılarımıza hitap eden kaprisli kayırmacı ve mantık dışı bir duygudur. Genellikle yanlış kararlar vermemize ve adaletsiz seçimler yapmamıza yol açar; dikkatimizi genel resme değil ayrıntılara odaklar. Bloom empatinin tek başına dünyadaki her kötülüğün çözümü olamayacağını anladığımızda bunun yerine rasyonel çıkarımlara dayanan bir merhametten ve şefkatten yararlandığımızda aslında elimizden gelenin en iyisini yapmış olacağımızı ifade ediyor.
Elbette ki bu Bloom'un empatiyi bütünüyle reddettiği anlamına gelmiyor. Empati'de neden duygusal empati yerine bilişsel empatiyi seçmemiz gerektiğini anlaşılır bir üslupla anlatırken argümanlarını çığır açan bilimsel bulgulara dayandırıyor.
Hayır işlerinden adalet sistemine politikadan günlük yaşama kadar pek çok örnek sunarak bizi insanları bu kadar eşsiz birer varlık yapan şeye yani akıl yürütmeye hak ettiği yeri vermeye teşvik ediyor.