Avrupa tüm Ortaçağ boyunca değerli maden yokluğu yüzünden büyük sıkıntı çekti. Ancak beklenmedik bir anda 16.yüzyılın ortasından başlayarak Amerika kıtasındaki sömürgeleri özellikle de Meksika ve Peru İspanya'ya tonlarca gümüş akıttı. İspanya sınırlarını da aşan bu günüş bolluğunu Venedik elçisi Vendramin "evlerin çatısına yağan ve ilk düştüğü yerdekilere hiçbir yarar sağlamadan süzülüp aşağı akan yağmura" benzetiyordu. Değerli madenler bu şekilde Batı'dan Doğu'ya ilerleyerek bir ülkeden diğerine hızla yayıldı. Bu arada Avrupalıları imrendiren Doğu malları da -baharat ipek ve özellikle de porselen- aksi yönden (Doğu'dan Batı'ya) hareket ederek bütün dünyada yoğun bir ticaretin gelişmesini sağlıyordu. Bu ticari gelişmeye olanak sağlayan temel araç da İspanya'da sekizlik real ya da peso Anglo-Sakson ülkelerde sekizlik sikke ve İtalya'da piastra diye adlandırılan kaba ve ağır bir madeni paraydı. Türkiye'den İran'a Hindistan'a Çin'e kadar bu sikke en çok aranan şey oldu ve kıtalar-arası karşılıklı ticaret yöntemini çalıştırmak için gerekli olan paraya çevrilebilir değir sağladı. İspanyol-Amerikan gümüşünün heyecan verici ilginç öyküsü ve sekizlik real'in başarısı Cipolla tarafından kitapta büyük bir ustalıkla anlatılmaktadır.