“Cemre düşmüştü kente.
Sohbetler evlerden sokağa taşmış, kiraz ağaçları çiçeğe durmuş, martılar çığlık çığlığaydı ve kent ‘burcu burcu’ kokuyordu. Bıraksalar her sohbete katılır, kiraz ağaçları gibi çiçek açar, martılar gibi çığlık çığlığa bağırır, burcu burcu koklardım. O sabah elim ayağım birbirine dolandı. Olur olmaz her yerde Burcu’nun görüntüsü çıktı önüme. Kırmızı ışıkta beklerken, iki lokma arasında, iki kelime arasında soluk alırken, her bakışta Burcu’nun görüntüsü! Görüntünün kaybolmasını diledim. Çok istedim. Ama gün boyunca bir kartopu gibi büyüyerek üstüme üstüme geldi.”