“Yol, istikâmet üzere olmalıdır. İstikâmet yolcunun yönelişi, merakı, niyeti, iyilik üzere sebatı, güzeli aramadaki ısrarıdır. Güzergâh yola aittir, onu çizemeyiz. İstikametse bize aittir, onu geliştirdiğimiz ölçüde hayatımıza biçim verir. Bazen çizgimiz ve yürüyüşümüz gayet seyrinde de olsa bazı üzücü durumlarla sınanırız. Her ne yaşıyorsak karakterimizin kuvvet bulması içindir. Güzel, yaşadığı hiçbir şeyin tevekkeli, boşuna ve öylesine olmadığının farkındadır.”
“Yolun sınırları vardır. Yürümenin sınırları yoktur. İnsan yürümeyi bıraktığı anda yolun sınırlarına gelmiş olur. Okur, kitabı okumayı ve anlamayı bıraktığı yerde sınıra gelir, yürüyüşünü durdurur. Arayan yoldadır. Okuyan yürür, yürüyen okur. Kendini dar bir alana mahkûm eden, kendine yeten insan ne kitaba ihtiyaç duyar ne yola.”
“Güzeli anlamayan insana, gül bahçesi verilse onu tarumar eder. Bülbül emanet edilse onu perişan eder. Kabahat Yusuf ’un güzelliğinde değil, güzelliği sebebiyle ona zulmedenlerdedir. İnsanın değer yargısı, anlama ve algılama kabiliyeti, iyiyi kötüden tefrik etme marifeti hangi seviyedeyse güzelliğe bakışı ve fikri de o nispette isabetlidir.”