Geçmiş, pusuda beklese de hiçbir zaman kaybolmaz. Daima, karanlık bir gölge gibi, insanı takip eder. Fırsatını bulduğu ilk anda ise keskin pençelerini ruhunuza geçirir. Peki ya geçmişten gelen bu gölge, bir canavarın nefesini ve pençelerini taşıyorsa ne olur? Ölüm kapınızı tırmalar ve bulduğu ilk açıklıktan içeriye sızar. “Dünya artık bildiğiniz gibi değil, hava yaratıkların leş kokan nefesine doymuş, sokaklar yaratıkların pençelerinden ve dişlerinden akan masum insanların kanına boyanmış durumda!” “Ölümün peşimdeki yüzü aydınlanmış ve bedenimi parçalayacak dişleri, çığlıklarını serbest bırakmak için aralanmıştı.” “…yüzündeki aşk kırmızısı tebessüm önce soldu, sonra acının kırmızısının süslediği hıçkırıkların siyahına boyandı.” “Kadının bir damla sesi kalbindeki özlem okyanusunda büyük bir tsunamiye sebep olmuştu… Kalbinden boğazına doğru taşan dalgalar, kadının adını haykırmak isterken nefesini kesmişti.” “Ölüm hiç bu kadar cazip gelmemiş, yaşamak hiç bu kadar acı vermemişti.” |
“Ölümden, ölümümden kaçmalıydım.”