Berra, Bora, Ben...
Üçümüz de ilkokuldan beri çok yakın arkadaştık. Birbirimizden hiçbir şey saklamazdık. Yani... O zamana kadar! Hikâyemin başlamasıyla...
Artık sadece uyurken mutluydum, onu da hissetmiyordum zaten. Kâbus dolu bir hayata geçiş yapmıştım ve psikolojimin bozulmaya yönelik çalışmalarda bulunmasıyla ailemi aklımda öldürmüştüm. Zihnim can kırıklarına karışık anılara sahipken karşıma çıkan o kişiyle beynimin aldığı rota artık, “Seninle el ele nereye olduğu önemsiz!” şeklindeydi.
Kâbuslarımın bu süreçte devam etmesi aynı zamanda mutluluğuma eş zamanlıydı. Son hamleden önce kendimi kaybetmeye yeltenmiştim ki Haziran tarafından kurallar konulmuştu.
Kural 1: Ağlamak yok.
Kural 2: Mutlu ol çünkü kimse senin mutsuz olmanı umursamıyor.
Veee... Son hamle...
Okul çıkışı eve gelip kapıyı açmamla yoğun kan kokusu ciğerime hücum etti. Manzaram: Annem, babam, kız kardeşim hepsi ölmüştü. Gözlerimin bana yalan söylediklerini, ihanet etiklerini söylemem için binlerce kez kırptım. O an lanetli hayatımla baş başa kalmıştım ki... Yanılmıştım.
O bana, “Bu acılar, anılar ikimize ait!” demişti.