Namaz, duygusal ve manevî darlıkların şifasıdır. İç sıkıntısı, kalp kasveti ya da bunalım yaşayan birinin namazla ferahlaması pekâlâ mümkündür. Namazın öncüsü olan ezanda geçen “Haydi felâha!” ifadesi, haddizatında böyle olumlu ve yapıcı bir etkinin müjdecisidir. Namaz kılan biri, sıkıntılı hayat koşulları içerisinde kendisine bir saadet köşesi bulmuş demektir. Namaz, onu hakkını vererek kılanların tecrübesiyle, Allah’ın insana varlığını, huzurunu ve himayesini en çok hissettirdiği ameldir.
Namaz üzerinden Rabbi'yle konuşmaya başlayan birinin zamanla büyük bir kalp ferahlığına ereceği muhakkaktır. İnsan namazda âlemlerin Rabbi ile konuşur, O’nunla sohbet eder. İçine akan ilahî ilhamları kalp aynasının saflığı ölçüsünce takip eder. Yaşadığı sıkıntılar karşısında yalnızca ilahî-manevî tesellilere muhatap olmakla kalmaz, aynı zamanda sorunlarının çözüm yollarını görmesi için kalbine ulaşan manevî yönlendirmelere de şahit olur.
Arayışta olan yüreklere yazdığı eserlerle bir nebze olsun su serpmeye çalışan, kitapları yüz binlerce okurla buluşan Mecit Ömür Öztürk, Huzura Varınca kitabında, günde beş defa kapımızı çalan "göz aydınlığımız" namazın dünyevî ve uhrevî faydalarını derinlemesine işlemenin yanı sıra, onun mucivezî ve iyileştirici etkisini pek çok veciz örnek ve eşsiz bir samimiyetle anlatıyor.