“Bir zamanlar Alibeyköy’ün Çırçır Mahallesi’nde Şükran adında bir kadın yaşardı. Kocası ve iki oğluyla orta hâlli yaşantısı bir felâketle son buldu. O gece, çöpü dışarıya çıkartırken (Saat tam olarak 23.29’du ve çöp arabası 00.15’te geliyordu.) kocasını apartmanın giriş katındaki 2 no’lu daireden çıkarken gördü. Görmesiyle de başının üstünde bir hâle gibi gezdirdiği tavan; bütün o evli, mutlu, çocuklu ve derli-toplu dünyası gürültüyle çöküverdi.”
İşte Nermin Tenekeci'nin Yoksa kitabının ardından yazı işçiliğini daha da perçinlediği, insanlığın bam tellerine dokunan dehşetengiz hâllerini sakin ve telâşsız bir üslupla dillendirdiği on beş hikâyesi ve İnsan Hatırlar.
Peki insan neyi hatırlar veya hatırlamalı?
İnsanın en çok unuttuğu şey değil mi hatırlamak? “Ölü bir karga gibi uzarken aramızda dilsizliğimiz.”
İnsandan geriye ne kalır? Bir bakış, bir gülüş, bir söz... “İnsan göçüp gittiğinde geriye bir hikâyesi kalır.” Hikâye hatırlatır çünkü. “Bu böyledir.”