“Komplocular 26 Aralık 820’de Fil Kapısı önünde toplanan ruhbanın arasına karışarak Teotokos Tu Faru Kilisesi’ne girdi. Hükümdar koronun yanında ilahi okuyordu. Katiller ilahi biter bitmez üzerine atıldılar. Bu Fil Kapısı ve Faru Kilisesi tam olarak neredeydi? Ne birini biliyoruz kesin olarak, ne diğerini. Ya da bir şairin yazdıklarına bakalım: ‘Gençler [hukuk öğrencileri] muzaffer bir alay halinde şehrin bir ucundan Ayios Markianos ve Martyrios Kilisesine yürürlerdi. Kimisi kadın kıyafetleriyle, sefalet içinde yaşayan kimileri de erguvanlara bürünmüş, başlarına taç geçirmiş olurdu. Bugün muhteşem kıyafetler içinde gördüklerim, yarın paçavralar içinde çıkarlardı ortaya.’ Ayios Markianos ve Martyrios Kilisesi’nin nerede olduğunu bilmiyoruz yine. Şehirle ilgili bilgilerimiz açısından sıradan bir durum bu. Kaynaklarda defalarca zikredilen sayısız saray, çeşme, meydan, han, heykel, cadde, hastane ve dikilitaş var, ama nerede bulunuyordu bunlar? Bunda şaşacak bir şey yok, zira Bizanslıların başkenti Konstantinopolis yok artık. Onun yerinde başka bir şehir, yeni bir ülkenin, başka bir halkın ve uygarlığın kültür başkenti yükseliyor. Osmanlı denizinin dalgaları üzerinde batık Bizans anakarasının ancak kimi zirveleri uç veriyor bugün. Elinizde tuttuğunuz kitap bir İstanbul rehberi değil, bir Bizans tarihi de değil. Okura, bir şehir gezisine kalkışmadan dahi okuyabilecekleri bir kitap sunuyorum ben; bununla birlikte, eğer Bizans geçmişiyle ilgileniyorsanız, şehri gezerken bunu yanınıza almaya değer. Elinizde çok özel bir rehber var, yani belli yollarla, belli anıtlara yönlendiriyor sizi ve mümkün olduğunca her şeyi anlatıyor bunlarla ilgili. Bu anıtlarla ilişkili masalları onları ziyaret ederken anlatma geleneğine de uyuyorum kitapta. Geçmişteki bazı olayların işte tam burada meydana gelmiş olduğu düşüncesi, her zaman derin bir heyecana sürüklemiştir beni. Sanki buranın havasında bazı sesler yankılanıyor, sanki buranın denizinde eskiden olduğu gibi ölülerin suretleri aksediyor. Kimi mütevazı, yosun bağlamış tuğlalar, bunların tarihi olaylara şahit oldukları düşüncesiyle fırtınalı duygular uyandırıyor bende. Belli ki bu duyguda yalnız da değilim. Bu büyük şehirle ilgili kitabında Orhan Pamuk’un yazdığı gibi: ‘... zaman ve hafıza oyunları, tıpkı İstanbul’un içinde yaşayan kalıntılar gibi, geçmişin şimdi hâlâ yaşamakta olabileceği geçici yanılsamasını estetik bir zevk olarak yaşatır yalnızca.’”