Çıkış kapısına doğru itiş kakış ilerleyen yolcu selinin içinde telaş etmeyen bir o vardı. Elinde yol çantası biletini görevliye vermek için sırasını bekledi. Yaş tülünün altında başı dimdikti. Brüksel'den trene saat altıda binmişti. Hava karanlıktı. Buz gibi bir yağmur yağıyordu. Üçüncü mevki sırılsıklamdı. Çamur içindeki yerler ıslak cıvık bir buğuyla kaplı bölmeler ıslak içinden dışından sular sızan camlar ıslaktı. Islak giysili insanlar uyukluyordu.
Saat sekizde Hasselt'e gelince trenin de garın da elektrikleri sönmüştü. Bekleme salonlarında şemsiyelerden yol yol ıslak ipek kokan sular akıyor sobaların başında yolcular kestiriyorlardı. Çoğu Edmee gibi karalar giymişti: Bu bir rastlantı mıydı? Yoksa kendisi tepeden tırnağa karalar içindeydi yastaydı ondan mı tuhafına gidiyordu herkesin koyu renk giymiş olması?