Son birkaç yüzyılın ağıdı henüz tam yazılmamış en tirajik dramlardan birisi; Kırım Türklerinin yüzyıllar süren göç sürgün ve iskân hikâyesidir. Bu hikâye yerlerinden edilen ata topraklarına bir daha dönmemek üzere veda etmeye zorlanan hep acı çile ve gözyaşı ile dolu bir milletin hikâyesidir.
Öyle bir millet ki yeni vatanda ne kadar mutlu olursa olsun ne ata yurtlarının taşını ve mis kokan toprağını ne de İslam beldesi ve Türk yurdu olarak bir zamanlar tarihe vurulan medeniyet damgaları olan eşsiz güzellikteki sarayları eğitim yuvası medreseleri gürül gürül akan çeşmeleri ezanın susmadığı camileri unutabilmiştir. Birkaç yüzyıl içerisinde cennet vatan Kırım'da sessiz sedasız Endülüs'ün mahzun akıbeti tekrar etti. Cefakâr ama vakur Kırım halkı tam manasıyla kırıma uğramış göç-iskan-sürgün üçgeninde telef olan nice canlar insanlığın kayıtsız bakışları arasında suskunluğa terk edildi. İşte bu nedenle Kırım halkının göç iskan ve sürgün hikayesi hem ağıdını yazıp okumayı hem de akademik olarak incelemeyi en fazla hak eden hikaye olsa gerektir.
Kırım Göç ve Sürgün adını taşıyan bu eser Kırım'dan önce Rumeli'ye sonra Anadolu'ya uzanan göç iskan ve sürgün sürecini anlama hatırlama ve analiz etme yolunda mütevazi bir akademik çalışma niteliğindedir. Yurt içi ve yurt dışından birçok akademisyen ve aydının akademik birikim ve katkısını yansıtmakta okuyucuya farklı bir Kırım göç ve sürgün penceresi açmaktadır.