“‘Sizi yarın arayıp sonucu bildireceğiz’ cümlesinin ortasında umursamaz bir tavırla kendini dışarı attığında neden bu kadar bunaldığını tam anlayamamıştı. Bir vitrinin önünde durdu. Giysilere, kemerlere, şallara bakarken kendine takıldı gözü. Aynaya baktığında her zaman gördüğü şeyden farklıydı sureti bu kez. Özenle diktiğini sandığı etek uzun ve pejmürde görünüyor, paltosunun altından sarkması iğne gibi gözüne batıyordu. Kazağının rengi de çok cırtlak bir kırmızıydı. Doğrusu, biraz daha pastel olabilirdi. Bakışlarıyla içindeki narçiçeği kırmızısını soldurmuştu bu küheylan duruşlu kadın.”
Büyükşehirlerin kenar mahallelerinde sıkışıp kalanlar, gencecik kızının ilk yolculuğuna çıkışını endişe ve heyecanla izleyen Zeliha, tren vagonlarındaki insanlar, Afganistan dağlarındaki Şerbet’in gözünden taşan ama modern insanın taşlaşmış kulağına sızamayan haykırış, rampadan aşağı hızla inenler ve hakkı verilerek yazılmış erkek hikâyeleri…
Çağdaş Türk öyküsünün köşe taşlarından Yıldız Ramazanoğlu bin bir türlü insanlık halini kaleme getiriyor. Aslında belki de bütün hikâyeler tek bir insanı anlatıyor…