Deneyleriyle ve karanlık odayı icat etmesiyle modern fen bilimlerinin öncüsü olan İbnü’l-Heysem, Euklides ile Ptolemaios’u yepyeni bir temele oturtmuştur. Onun estetik anlayışı, yaşadığı dönemin kültürünün bir temsilcisi ve yorumcusu da olduğunu gösterir. Optik teorisiyle Batı bilimine damgasını vurmuş, ondan yola çıkıp bir adım ötesine geçen Kepler ve Galilei’yi derinden etkilemiştir. Başyapıt olan optik kitabı Kitâbü’l-Menâzır’ın yüzyıllarca Latince Perspectiva adını taşıdığı ve ancak Friedrich Risner tarafından çevrildikten sonra ‘görsel algı öğretisi’ne de adını veren Yunanca, Optik adıyla yayımlandığı, bilim tarihi dışında unutulmuştur.
1028’de yazmaya başladığı Kitâbü’l-Menâzır ya da Optik’te, fizik ve matematiğin bir sentezini oluşturmaya çalışan İbnü’l-Heysem, matematik ile ampirik gözlem arasındaki uçurumu kapatmayı amaçlar. Nitekim antikçağın görme teorisini yeni bir temele oturtur ve bu teorideki çelişkileri çözer. Ona göre ışık, fiziksel bir varlığa sahiptir ve algımıza hükmediyordur. Çünkü ışık ışınları, deneyleriyle kanıtladığı gibi, matematiksel olarak hesaplanabiliyordu. İbnü’l-Heysem, Kitâbü’l-Menâzır’ın birinci kitabında algının genel özelliklerini, ikincisinde özel koşullarını, üçüncüsünde kusurlarını ele alır.
Kitâbü’l-Menâzır, muhtemelen 1200 civarında İspanya’da De Aspectibus ve Perspectiva adlarıyla Latinceye çevrilmişti.
Hans Belting
… gerçekten de ışık üzerine bilimsel düşünceler Ortaçağ’a İbnü’l-Heysem’in X. yüzyıl ile XI. yüzyıl arasında yazılmış De Aspectibus’u veya Perspectiva’sı aracılığıyla ulaşır.
Umperto Eco
Kitâbü’l-Menâzır’ın Batı’nın ilim dünyasını ve sanat nazariyatını –en azından resimde perspektifin kurumlaştırılması planında– etkilemesine rağmen aynı etkiyi İslâm dünyasında ve sanatında göstermemesi bu iki âlemdeki farklı anlayışa, olgu ve olaylara tâbidir.
Ömer Lekesiz