Tam şu anda arka kapağı çevirdin değil mi? Gerçekten çok akıllıyım.
İnsan bir kitabın arkasını "bakalım arka kapağı da ön kapağı kadar güzel mi" diye değil "bu kitabı neden okumalıyım" sorusuna
cevap bulmak için çevirir. Genellikle de yazarın ünlü tanıdıklarının ve editörünün "kendinizden bir şeyler bulacaksınız" "hayal
gücünün sınırlarını zorluyor" "olağanüstü bir hikâye" "kendine has diline hayranım" gibi kocaman övgüleriyle karşılaşırız.
Doğrusu ben övgüden fazla hoşlanmam ama daha da geçerli nedenim benim ünlü tanıdıklarım yok. Beni hayatta belki bir tek
annem övmüştür (o da camları güzel sildiğim için ha) ancak onun da kitap yazdığımdan haberi yok. Kaldık mı gene dımdızlak! O
zaman kendi arka kapağımı kendim yazarım. Hiç! Sonuçta içinde ne yazdığını en iyi ben biliyorum. Hem kendime karşı öyle kolpa
övgüler dizmem de. İlkin buraları boş bırakalım istiyordum. Böyle ferah ferah... Ama arka kapağı boş bırakılan bir kitap yarattığı
cevapsızlıkla tokat atan bir kitaptır. Övgü sevmiyoruz dediysek kitapseveri dövelim de demedik! Eğer soruna cevap olacaksa
bütün kitaplar tek bir nedenle okunur: "Hissetmek" için. Başka hayatları başka duyguları başka ruhları hissetmek için... Ben
buraya ne yazarsam yazayım sana bu kitabı okurken neler hissedeceğini izah edebilir miyim? Mümkün mü? Yok öyle üç kuruşa
beş köfte. O zaman içeride dönen muhabbetten birkaç kuple attırıp çeneyi kapatmaktan başka yol yok. Eyvallah.
Blog dünyasının en harbi kızından "öyle şeyler sadece filmlerde olur" diyemeyeceğiniz yazılar...