İstanbul’un bir paşa konağında doğacak bebek için sütanne aranır. Anadolu’nun bir köyünden getirilen, yeni doğum yapmış Selime, beraberinde kırk günlük oğlu Salih’le konağa alınır. “Küçük Paşa” olarak çağırılan Salih yedi yaşına kadar burada, Büyük Paşa’nın oğlu gibi yaşar, ta ki paşanın ölümüyle kapı önüne konana dek. Hiç tanımadığı köyüne, doğru dürüst hatırlamadığı anne babasına dönen Salih’i eziyet dolu günler beklemektedir... Ebubekir Hâzım Tepeyran Küçük Paşa’da köy-kent uçurumuna, köylerdeki eğitimsizlik ve yoksulluğa dikkat çekerken, Anadolu’nun sefaletini de adeta bir ressam gibi berrak ve sanatsal bir tavırla gözlerimizin önüne seriyor.
Ebubekir Hâzım Tepeyran (1864-1947) Ebubekir Hâzım Tepeyran, Niğde’de dünyaya geldi, eğitimini Niğde Rüştiyesi’nde tamamladı. Bir süre Tahrirat Kalemi’nde görev yaptıktan sonra 1882’de Konya’ya gitti, burada Fransızca öğrendi. İlk şiirleri Konya Vilayet Gazetesi’nde yayımlandı. 1896’da Dedeağaç Mutasarrıflığı’na atandı. İki yıl sürdürdüğü bu görevi sırasında saraya jurnallendi. Suçlamaların asılsızlığı anlaşılınca Osmanlı nişanıyla ödüllendirilerek Musul valiliğine atandı. Manastır ve Bağdat’ta valilik yaptı. Meşrutiyet’in ilanıyla Sivas ve Ankara valilikleri, İstanbul şehreminliği, Hicaz, Beyrut, Halep valiliği görevlerinde bulundu. 1918’de Bursa valisi, 1920’de Dâhiliye Nâzırı oldu. Bu görevi sırasında Kuvayımilliye’yi desteklediği gerekçesiyle Mustafa Paşa Divan-ı Harbi tarafından idama mahkûm edildi. Vahdettin bu cezayı küreğe çevirdi. Kararın bozulmasıyla 1921’de gizlice Anadolu’ya geçti. Ankara Hükümeti tarafından Sivas ve Trabzon valiliklerine getirildi. Cumhuriyet döneminde Niğde milletvekiliği yaptı. Türkçe ve Fransızca şiirleri, anı ve öykü kitapları vardır. Tek romanı Küçük Paşa, Nabizade Nâzım’ın Karabibik adlı eserinden sonra, Anadolu ve köy hayatını etraflıca işleyen ilk romandır.