Eşik bizi daima bir yere (topos) götürür, burası yersiz yer olsa da. Burası sınırın sadece bulanıklaştığı bir belirsizlik alanı değildir; liminal boşluğun, yani üzerinde sabitlenmenin imkânsız olduğu geçişlilik düzlemidir. Eğik durmanın (limen) anlamı burada belirginleşir; tıpkı eski evlerin kapı aralıklarında, ev ile evin dışını bölen, bir taraftan kapının bir parçası gibi duran ama kapıya da ait olmayan bir sunta parçasının (astana) üzerinde yaylanarak dururken, meskenin ve meskene/meskenden açılan kapının sabitliğinin yitirilme etkisini hissediyor olmak gibi; eşik/eşikte olmak, üzerinde ikamet ettiğimiz durağanlığın bir anlığına kaybolmuş olduğunun bilinciyle algıladığımız bir art alandır. Bu art alan, bir fazlalık ya da belirsizlik gibi dursa da, dünya algımızın bizatihi kendisidir.
Peki, sevgili okur, sen hangi eşiktesin?