Defalarda anlatıla anlatıla çarpıtılan fantastik bir Gauguin efsanesi oluştu. Tablolarından daha iyi bilinen ve en azından bu ülkede babamın resmin büyük ustalarından biri mertebesinde kabul gördüğünden bihaber olanlar tarafından tartışılan bir efsane bu. Bu hikaye her yerde genel bir hayranlık uyandırıyor. Bir zamanlar orta yaşlı sıradan sayılabilecek az çok başarılı bir borsa simsarı varmış. Çok bağlı olduğu bir karısı ve üç çocuğu varmış bu borsa simsarının. Ailesinin de arkadaşlarının da onun ömrünü müreffeh bir işadamı ve iyi bir aile babası olarak tamamlamaktan başka bir hevesi olabileceği vehmine kapılmaları için hiçbir sebep yokmuş üstelik. Sonra bir gece bütün bu ailevi erdemlerini uykusunun derinliklerinde bırakmış ve yeni güne gaddar bir canavar olarak uyanmış. Ailesine beslediği sevgiden eser yokmuş artık. Burjuva hırslarından ve saygınlığından eser yokmuş. Resim yapmak için yanıp tutuşuyormuş. Eline bakan ailesini hiç düşünmeden hiç dert etmeden Paris'e kaçmış; kendisini yeni benimsediği sanatına adayarak akademik geleneğe gururla karşı çıkmış. Ve nihayet bir gün uygarlığı tahammül edilemez derecede usandırıcı bulup Tahiti'ye yerleşmiş; bir yabani gibi yaşayıp aşık olup resim yapıp öldüğü yere...