Adam Smith David Ricardo John Stuart Mill gibi Aydınlanma Çağı filozoflarının görüşleri çerçevesinde şekillenen ve gelişen modern iktisadi düşünce ders kitaplarında "Klasik Ekonomi Kuramı" başlığı altında incelenmektedir. Kapitalizm'in Ekonomi Politiği olarak da nitelendirilen Klasik Ekonomi Kuramı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Walrasyan Genel Denge Modeli'nin temel varsayımları doğrultusunda analitik bir çerçeveye oturtulmuştur. Böylece "Neoklasik (Walrasyan) Model" olarak bilinen bir kuramsal çerçeve geliştirilmiştir. Neoklasik İktisat'ın başlıca öncüleri Irving Fisher Alfred Marshal Arthur Pigou gibi iktisatçılardır. Keynes'in "Klasik Makro Ekonomi Kuramı" ile kastettiği analitik çerçeve de Smith Ricardo ve Mill'in "Klasik İktisadî Düşünce Geleneği" değil; Fisher Marshall ve Pigou'nun öncülük ettiği "Neoklasik Model"dir. Genel olarak Makro Ekonomi ders kitaplarında "Klasik Makro Ekonomi Kuramı" başlığı altında incelenen ve bu bölümde açıklanan analitik çerçeve de esas olarak Walrasyan Genel Denge Modeli'ne kök salan ve "Neoklasik Model"den ibarettir. Neoklasik Model'in analitik temeli olan Walrasyan Genel Denge Modeli bütünüyle "Akılcılık (Rasyonalizm)"a kök salmakta ve Isaac Newton'un "kapalı evren modeli" gibi hiçbir "belirsizlik" içermeyen hiçbir "pozitif ya da negatif dışsallığın" bulunmadığı "saf ve pürüzsüz bir ekonomik model" sunmaktadır. Bu ekonomik modelin sınırları içinde bulunan bütün karar birimlerinin ekonominin yapısına ilişkin bilginin tamamına ve bu bilginin gereğini yapabilme özgürlüğüne sahip oldukları öngörülmektedir. Neoklasik Model'in ekonominin yapısına ilişkin açıklamaları üç temel kuramsal çerçeve üzerine bina edilmektedir. Bunlar; Say Kanunu Klasik Miktar Kuramı ve Neoklasik İşgücü Piyasası Modeli'dir:
1.1. Say Kanunu ve Klasik Miktar Kuramı: Para Bir Örtüden İbarettir Klasik iktisatçıların görüşleri ve Neoklasik Model büyük ölçüde "takas ekonomisi" koşullarına dayanmaktadır. Buna göre para sadece "değişim fonksiyonu"na sahip bir varlıktır. "Kıymetli madenleri" zenginleşmenin kaynağı olarak gören Merkantilist argümanların aksine para bir "amaç" değil bir "araç"tır; alışveriş üzerindeki bir "örtü"den ibarettir. Dolayısıyla "para"nın varlığı eksilip artması bir ekonomideki "toplam ticari işlem hacmi"ni dolayısıyla da mal ve hizmet miktarını etkilemeyecektir. Bir ekonomideki toplam ticari işlem hacmi doğrudan doğruya "Ekonominin Arz Yönü" tarafından belirlenmektedir. Bu süreçte üretim aktivitesi aynı zamanda üretilen ürünleri alacak "gelir"i de yaratacaktır. Bir diğer ifade ile "her arz kendi talebini yaratacaktır". Bu süreçte herhangi bir sızıntı olmadığı sürece arz edilen bütün ürünleri satın alacak bir gelir de yaratılmış olacaktır. Dolayısıyla ekonomide arz ve talep fazlaları talep yetersizliğinden kaynaklanan krizler ve istihdam yetersizlikleri ya da istem-dışı işsizlik söz konusu olamayacaktır. Ekonomi genel olarak "tam istihdam" düzeyinde faaliyet gösterecektir. Öyleyse ekonomide "tam istihdamı" sağlamaya yönelik bir müdahale yapılmasına gerek yoktur.