Bir şehir nesinden tanınır? Çehresinden mi? Yoksa tabiatın ve tarihin ona bahşettiği ruhundan mı? Dünyada her şeyin çehresi değişir. Çünkü zamanın yıpratıcılığından yakasını kurtaran hiçbir şey yok gibidir. İnsanın eşyanın nesnenin bu değişimden yakasını kurtarması nasıl kabil değilse şehirler de bu değişimden nasiplerini alırlar. Fakat şehirler değişimin yanında kendi zamanlarının ruhunu da asırlar boyunca taşırlar. Şehre kimlik ve kişilik kazandıran değerleri eserleri yöresel hususiyetleri bu ruh biçimlendirir. Bu kitap bir kadim zaman şehrinin fiziğinden geometrisinden öte ruhuna içeriden aşina derin bir bakışın nişanesidir. Şehrin uzakta kalmış eski zaman hatıralarının çekim kuvvetine kapılmış bir zihnin geçmiş zamanla şimdiki zaman arasındaki gizli geçitlerden hafızanın yer altı şehrine giden macerasını anlatmaktadır. Okuyucu yer yer şehrin gündelik hayatına ilişkin latifeler okuyacak yer yer şehrin büyümesiyle birlikte hoyrat kentleşme karşısında yitik hazinelerin hüznünü hissedecektir. Bu kitabın okurları fiziksel olarak kitaba konu olan şehirden uzak olsalar bile satırların içinde kendileri için zihinsel yakınlık ve dimağlarında selis bir anlatının lezzetini hissedeceklerdir. Son olarak bu kitap hidayetsiz kentleşmenin talanından geçmişin seslerini renklerini kokularını göz lezzetlerini hatıranın ve hafızanın kar beyazı tuvaline bir kanaviçe inceliğiyle işleyip ölümün ve unutulmanın elinden kurtaran zevk sahibi bereketli bir kalemin ahenkli bir tablosudur.
Mimar Şahabettin Öztürk