Meslek olarak müzisyenliği seçemese de müziğe karşı olan sevgisi her zaman devam eder.1945 yılında yakın dostları İle Filarmoni Derneği'ni kurar. Bu dernek eşi ressam Frumet Tektaş'ın yönetiminde sanatseverlere büyük hizmet vermiştir. Düzenlenen konserler sergiler ve konferanslara dünyaca tanınmış sanatçılar iştirak eder.1961 yılında eşinin erken vefatından sonra duran faaliyetler1970'li yıllarda kendisini ve dostları tarafından yeniden canlandırılır. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı kurucuları arasında yer alarak ikinci başkanı olur ayrıca İstanbul Filarmoni Vakfı başkanlığını yürütür.
Vefatından bir süre önce radyoda kendisiyle yapılan söyleşide musikîyi esrarengiz kutsal bir lisan olarak tanımlar ve Mesnevî'de musikî ile ilgili şu sözleri aktarır: 'Hz. Adem'in evlatlarıyız. Hz. Adem cennette iken feleğin seslerini (ritmini) işitti. Bu onda çok büyük tesir yaptı. Bizler de her zaman onun hasreti içinde yaşıyoruz ve o günleri hatırlıyoruz. Ondan dolayı musikîden zevk alıyoruz.'
İlk eşi Frumet Tektaş'ın ölümünden sonra kayınvalidesi Fatine Davaz vasıtasıyla Münir Çelebi ile tanışarak tasavvuf alemine girer. Esasen batı tarzı eğitim ile yetişmesine karşın dinine ve inançlarına son derece bağlı bir kişiliğe sahip olan Afif Tektaş bir yandan iş hayatına devam etmiş akşamları ise sürekli okuyup yazmış Münir Çelebi ile yaptıkları sohbetleri değerlendirmiştir.
Bu sohbet ve okumaların sonucu ortaya çıkan geride manevî miras olarak bıraktığı eserler bir dizi halinde ilgililerin okumasına sunulacaktır.
Elimizde Afif Tektaş'ın el yazısı ile Arap harfleriye yazılmış on defter bulunmaktadır. Bu defterler incelendiğinde Afif Tektaş'ın son derece titiz düzenli ve sabırlı bir şahsiyet olduğu göze çarpmaktadır. Bu defterler zaman içinde yayınlanacaktır.