Sıkça “kültürlerin beşiği” olarak anılan Anadolu coğrafyası, temas ettiği tüm topluluklardan beslenmiş; ilgili topluluklara kendinden bir şeyler katarken, onlardan da birçok kültür unsuru almıştır. Anadolu topraklarında yaşayan veya bu topraklardan gelip geçen her topluluk buralarda bir iz bırakmış, bu izler enteresan ve bir o kadar muazzam bir mozaiğin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Çalışmada geçen isimler ve olaylar da bu mozaiğin ufak bir parçasını izah etmek, bu parçaya dair küçük de olsa bir söz söylemek maksadıyla kaleme alınmıştır. Geçmişi Hint’e kadar giden Zeus, Anadolu’dan yola çıkıp toplulukları sarhoşluk ve delilikle buluşturan ve sonra geri dönüp Anadolu’nun kadim tanrıçası Kybele ile birleşen Dionysos, Afrika’nın kuzeyine adını veren Libye ve daha nice tanrısal varlık bu mozaiğin nasıl girift bir yapıya sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Mitoloji, bir inançlar manzumesinden ziyade bir insanlık manzumesidir ve insanlığın her ferdinin biraz da olsa mitolojiyle bağlantı kurması geçmişi anlamasında büyük bir önem arz eder. Karadutun nasıl kara olduğu, önceden tümü beyaz renkli olan kargaların nasıl siyah renge büründüğü, Fırat ve Dicle’nin adlarını nereden aldıkları, İstanbul Boğazı’nın nasıl oluştuğu, sevilen kişiye ilgisini belli etmek isteyen âşığın hangi meyveyi sevgilisinin önüne attığı, İznik’e neden İznik dendiğini öğrenmek için bile yolumuz mitolojiden geçer. Güney Amerika’dan Japonya’ya, Anadolu’dan İskandinavya’ya, İran’dan Çin’e, Yunan’dan Hint’e varıncaya kadar söylenmiş her söz, anlatılmış her hikâye insanlığın yani bizim serüvenimizdir.