Bireycilik ve bireysel yaşantıların tercihlerin arzuların vurgulandığı tüketim ekonomisinin yükseldiği dönemdir yirminci yüzyıl modernliği. Modern şehri arka bahçesi haline getiren orta sınıfın hâkimiyeti tamamlanmış orta sınıf birey bir yandan kariyer başarı ve parayı yönetirken diğer yandan yeni özgürlüklerin eğlencenin tadını çıkarmaya başlamıştır.
Günün şiarı hedonizmdir. Yeni nesil modernler parıltılı Caz Çağı'nın şanslı bireyleridir. Para bolluğu ve tüketim sadece kendi arzu ve tutkuları doğrultusunda yaşayan kadın ve erkekler yaratmış bireysel zevklere yapılan aşırı vurgu 'ben' kültü ve narsizmin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Dönemin edebiyatı özellikle roman batı toplumunun yaşadığı bu baş döndürücü dönüşümü ele alırken Caz Çağı'nın parıltılı imgelerine bol bol yer verir. Ne var ki yıldız tozunun ardındaki gerçeklik bambaşkadır. Tüketim ve bolluk travmayı ancak bir yere kadar gizleyebilmektedir. Lawrence Hemingway Fitzgerald Rhys Larsen gibi yazarların ortak yönü görünürdeki bu rahatlık ve kaygısızlığın bu hedonizm patlamasının aslında katlanılmaz acılara yol açan yaraların üzerindeki bant olduğunu sezdirmeleridir.
Yükselen değerler kapitalist dönüşüm metalaşma ve şirketleşmenin yıkıcı etkileri insanlık adına ne varsa silip süpürmüş yerine hissiz uyuşmuş yaralı bedenler bırakmıştır. Modern romanda günün kazananı ve kaybedeni hep aynı yerde hislerin sevginin dostluğun hattâ keder ve acının bittiği yerde buluşur.
Burada sorun basit biçimde insanın içindeki kötülüğün ortaya çıkması sorunu değil sınırsız ve sorumsuz bir bencillik yağmacılık ideolojisinin kuşatması altındaki bütün bir batı toplumudur. Sorun bir sistem sorunudur ve modern romanın eleştirisi de bu doğrultudadır.