Muallim Naci’nin (1849-1893) Saadet Gazetesi‘ni idare ettiği zamanlarda tefrika ettiği Arapça ve Farsça kitaplardan yaptığı pasajlar halindeki tercümeleri kitap halinde 1303/1885-86 tarihinde yayımlanmıştır. Nevâdirü’l Ekâbir adını verdiği kısa fıkralardan meydana gelen bu eser, âlim, şair, filozof, hükümdar… gibi tarihte isim sahibi zatların gerek sözleriyle, gerek bir olaya ve duruma verdikleri cevaplarıyla ya da bir meseleyi çözme konusunda gösterdikleri maharetle her biri nadir görülen, sıradışı hallerin bir örneği olarak kitaplarda yer almışlardır. Muallim Naci, fıkraların çoğu ‘ekâbire’ yani şair, âlim, hükümdar… gibi büyük adamlara, ileri gelenlere, yüksek mevkilerde bulunanlara isnat olunduğu ve nevâdirden yani nadir olan, az rastlanılan şeylerden olduğu için risalesine “Nevâdirü’l Ekâbir” ismini verdiğini söylüyor.
Farklı bakış ve düşünme yollarını göstermesi bakımından oldukça ilginç örneklere sahip bu eser bazen sıra dışı bir soruya mukabil verilen cevapları bazen de yer yer saçma, anlamsız ya da abes diyebileceğimiz durumlara, nezaket dışı kabalıklara karşı büyüklerin (ekâbirin) ferasetlerini, basiretlerini aşikâr eden söz ve hallerini de göstermesi bakımından oldukça ilginç örneklere sahip.
***
“İbrahim bin Edhem’e “Halk ile niçin görüşüp yakınlık kurmazsınız?” dediklerinde “Benden aşağı ile konuşsam cehlinden eza duyar incinirim, benden âlâ ile görüşsem göstereceği azameti (büyüklüğü) çekemem, dengim ve benzerimle birleşsem bana haset eder de onun için!” cevabını vermiştir.”
***
“Hâtim-i Asam vaaz esnasında “İblis ile bâtınen (içten) müttefik oldukları halde zâhiren (görünüşte) biçarenin aleyhinde bulunanlara kızarım!” der idi.”
***
“Kâmil bir hakîm “İnsanda hikmet ne zaman kemâl bulur?” diye soranlara “Halkın kendi hakkındaki medhiyle (övmesiyle) memnun, zemmiyle (kötülemesiyle) mahzun olmaya tenezzül etmemeye başladığı zaman!” mukabelesinde bulunmuştur.”