İlk yüz küsür sayfasında anlattığı üzere kapak resminde görebileceğiniz gibi bir divanda yatan Oblomov'un yerinden kalkamayışı, kalkmamak için bahaneler üretişiyle başlayan roman, "Oblomovluk" adı verilen miskinliğin romanı.
Yaşamın kutsal bir amaç taşımasının illa gerekli olmadığını, yaşamın amacının "yaşayıp gitmek" olduğunu düşünen Oblomov'un uşağı ve hatta kansız cansız bir varlık olan ev bile Oblomov'un hareketsizliğinden etkilenmiş, işler sürekli ertelenerek görülmeye (ya da görülememeye) başlanmış, ev sakinleri için hayat tam anlamıyla bir koyvermişlik içinde yaşanıp giderken Oblomov'un durumuna üzülen bir arkadaşının zorlamasıyla Oblomov'un toplum içine karışması gerekmiştir.
Acaba Oblomov, miskinliğin ötesine geçen bu halinden, hayatına aşk ile bir anlam yükleyerek kurtulabilecek midir?
Rus edebiyatından kalın bir kitap olmasına rağmen bir sayfasında bile asla kitaptan uzaklaşmamanızı sağlayan Oblomov, sıkıcı olduğundan şüphelenip de okumayı erteliyorsanız, hiç korkmanıza gerek olmadan gönül rahatlığıyla okumanızı tavsiye edebileceğim bir roman. Hatta yer yer bu kitabı Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar eserine benzettiğim anlar oldu. Uzun lafın kısası sadece deyim dağarcığınıza "Oblomov olmak" deyimini eklemek için bile okumaya değer olduğunu düşünüyorum ki kitap bundan çok daha fazlasını vaad ediyor.