“Akşam yemeğinden sonra, saat yedi ila sekiz arasında altı hanım, düzenli olarak katılan tüm komşular ve yeni katılımcılarla birlikte bu gizemi dinlemek için buluştular. Bir yandan örekelerini eğirirken diğer yandan anlatıcıya kulak kesildiler.” |
Doğal sebeplerle gelişen olaylara doğaüstü yorumlar yapılmasıyla oluşan batıl inançlar her toplumda kendine yer bulur. Birbirinden kilometrelerce uzak yerlerde ve ayrı zaman dilimlerinde dahi benzer inanışlar görürüz. Çünkü dinlerimiz, ırklarımız ve coğrafyalarımız farklı olsa da benzer olaylara, kendi kültürümüzden de bir şeyler katarak benzer yorumlar çıkartabiliyoruz. Kara kediler, merdiven altından geçmeler, siyah kıyafetler, tuz dökmeler gibi birbirini andıran inanışlar uzar gider. Öreke Sohbetleri, alışık olduğumuz batıl inançlar konusunda daha özele inerek bizlere, 15. yüzyıl Fransız kadınlarının bakış açısına göre yüzlerce yıl doğru kabul edilen inanışları anlatır. Korkulardan beslenen bu inanışların dönemin sosyal yapısı, dinî yaşantısı, cinsiyetlerin rolleri ve hatta felaketleri bile aynı olan Orta Çağ Avrupa’sında farklı olması beklenemez. Bu nedenle hikâye anlatısı tarzında aktarılan bu kitapla, aslında Orta Çağ Avrupa’sındaki kadınların hayatlarına konuk oluyoruz. Gülnur Özer’in titiz çevirisiyle okuyucuyla buluşan Öreke Sohbetleri: Orta Çağ Kadınlarının El Kitabı adlı eseri okurken burada anlatılan inanışları ya daha önce bir yerlerden duyduğunuzu anımsayacaksınız ya da aklınızdan hiç çıkartamayacaksınız.