Bu çalışmada işitme konuşma ve görme engelli bireylerin Osmanlı Devleti'nde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki eğitim-öğretim
faaliyetleri ele alınmıştır. Osmanlı klasik devrinde istihdam edilen engelliler bîzebân denilen sağır ve dilsizlerden seçilmekteydi. Sağır ve dilsizlerin
Osmanlı sarayında istihdamına Fatih Sultan Mehmet devrinde başlanmıştır. Padişahın kapısında nöbet tutan bîzebânlar daha çok rikâb günlerindeki
görüşmeler sırasında Darüssaade ve Silahtâr ağalarıyla Başçukadâr Sırkâtibi ve Hazine Kethüdası gibi görevlilere Padişah tarafından verilecek olan
emirleri bildirirlerdi. Böylece görüşmelerin gizliliği sağlanarak devlet sırlarının ifşa edilmesi engellenirdi. Sağır ve dilsizler gizlilik ve güvenlik gerektiren
işler dışında Padişahlara musâhiplik yaptıkları gibi zaman zaman da cellât olarak kullanılmışlardır. Saray ve Harem dışında Babıâli Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî
Meclisi Hassa Ordusu Meclisi Hariciye Nezareti Meclis-i Vâlâ Meclis-i Maarif-i Umumiye ve Şûrâ-yı Devlet gibi birçok birimde dilsizler istihdam
edilmiştir. Bu gelenek günümüzde TBMM ve Bakanlar Kurulu toplantılarında sağır ve dilsiz kavasların kullanılmasıyla devam etmektedir. Sultan II.
Abdülhamit devrinde büyük bir gelişme gösteren Türk eğitiminin en büyük adımlarından birini de sağır dilsiz ve görme engellilerin toplumsal hayata
dahil olmaları oluşturmaktaydı. Bu amaçla 30 Eylül 1889'da Sağır ve Dilsiz Mektebi açılmıştır. Okula 1891'de de körler sınıfı ilave edilmiştir. II.
Abdülhamit döneminde açılan okulun Avrupa standartlarına ulaşamayışı binadan binaya taşınması okulun başarısız bir girişim olarak kalmasına sebep
olmuştur. Bununla birlikte okulun üniforması alfabesi müfredatı ve öğrenciye sunduğu imkânlar özel eğitimde kayda değer adımlardır. Bu haliyle
Osmanlı Sağır Dilsiz ve Ama Mektebi engelli eğitiminde bir öncü vazifesi görmüştür.