Osmanlı son yüzyılının diplomatlarından Viyana sefiri Sadullah Paşa, “On dokuzuncu Asır” başlıklı meşhur şiirinde dönemin ruhunu aktarırken “Yıkıldı belki esasından eski malumat/ Ne kaldı şöhret-i Rum ü Arap, ne Mısr ü Herat” ifadelerini kullanır. Geleneğin surlarında gediklerin açıldığı, güvenli bir sığınak olarak görülen geçmişin ve kadim uygulamaların sorgulandığı bir dönemin tasviridir söz konusu olan. Krizlerle ve bunlara yönelik geliştirilen çözüm arayışlarıyla biçimlenen bu yüzyılda imparatorluk, politik/ideolojik, sosyoekonomik ve kültürel alanlarda sarsıcı değişimlerle karşı karşıya kalır. Modernleşme olgusu idari kurumlarda, bürokrasi ve hazinede etkilerini ortaya koyar. Osmanlı İmparatorluğu kapitalizme eklemlenme sürecinin sancılarını yaşarken genişleyen Avrupa ticaretinde etkisi artan ve sağladığı yabancı himaye ağlarıyla Avrupa tüccarı olarak anılmaya başlayan gayrimüslim tüccarla Müslüman tüccarlar arasında bir denge oluşturabilmek için arayışlar gündeme gelir. Osmanlı iktisat düşüncesinin ve kurumlarının yeniden yapılandığı bu dönemde devletin geliştirdiği çözümlerden biri de Hayriye tüccarı uygulamasıdır.Güripek, Osmanlı arşivine dayalı olarak ve geniş bir literatür taramasından yola çıkarak kaleme aldığı bu kitabında Hayriye tüccarı uygulamasının tarihsel arka planına ışık tutuyor. Bunu yaparken yalnızca iktisat tarihçisi bakışıyla yetinmeyip dönemin siyasal tarihi ve gelişmelerini de son derece başarılı biçimde büyük bir resmin parçası hâline dönüştürebiliyor. Böylelikle Avrupalı ve Rum tüccarın etki alanının genişlemesi, bağımsız bir Yunanistan kurulmasında burjuvazinin lokomotif etkisi göstermesi gibi gelişmelerin Osmanlı idaresi tarafından nasıl değerlendirildiğine açıklık getirebiliyor. Disiplinlerarası bir bakışla konuya yaklaşan yazar, Hayriye tüccarlarının sayısı, yaptıkları işler, devletle olan ilişkileri, yabancı tüccarla rekabetleri gibi birçok alt başlıkta kurumun yapısını ortaya koyuyor. En önemlisi Hayriye tüccarının modern ihtiyaçlara yönelik kurulan, devletle organik bağı bulunan bir burjuva yaratma projesi olduğunu iddia ediyor. Osmanlı iktisadi düşüncesinin dönüşümünü Hayriye tüccarları örneğinden hareketle başarıyla resmediyor. Güripek, bu çalışmasıyla bizlere sonraki yıllarda iktisat tarihi alanında yapacağı başarılı çalışmaların ilk ışığını sunuyor ve akademik yaşamda geleceğe yönelik umutlarımızı artırıyor. Prof. Dr. Namık Sinan Turan