Bir şahin, geniş ovanın üzerinde yükseliyor; kendisini görür görmez kaçışmaya başlayan ürkek tavşanların peşine düşüyor; izlerini sürüyor, alçalıyor ve uygun zamanda, tavşan ne kadar hızlı koşarsa koşsun, pençelerinin arasına alıveriyordu. Bazen ovadaki bir tavşan değil de uyanık bir tilki oluyor, çalıların ardına saklanıyor lakin şahin, işi hiç kolay olmasa da avından vazgeçmiyordu.
Ertuğrul Gazi; nice toprakları yurduna katarken bunun, kendisinin bu dünyadan göçmesiyle son bulmayacağını biliyordu. Oğlu Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi’nin yolundan giderek tıpkı “ovaya inen bir şahin” gibi cihan hâkimiyeti kurmak adına yeni memleketlerin izini sürüyordu. Şahinin, tavşanı almadan vazgeçmediği gibi o da göz koyduğu toprağı kendisine yurt edinmeden bırakmıyordu.
Osman Gazi de son nefesini verirken başta o yeşil Bursa’nın, oğlu Orhan Gazi tarafından fethedileceğini biliyordu. Bu miras, babadan oğula en kıymetli hazine olarak aktarılıyordu.
Ragıp Şevki Yeşim, Ovaya İnen Şahin kitabında tıpkı tarihin içinden doğan bir ses gibi yükseliyor ve sizleri, tarihin karanlık dehlizlerinde nefes kesici bir yolculuğa çıkarıyor. Eser; tarihini eksiksiz ve doğru şekilde öğrenmek isteyen, bunu yaparken de bir romanın sürükleyici akışına kapılmayı arzulayan herkesi sayfalarına davet ediyor.
“…Tanrı’nın yüreğime ilham ettiği şey şu ki bir gün benim torunlarımın topraklarının ucu bucağı olmayacak. Koca denizleri kendilerine göl, koca dağları baca olarak kullanacaklar; tuğlarımız, bayraklarımız sonu bir türlü gelmeyen topraklar üzerinde dalgalanacak. Atlarımızın nalları çok ama çok uzak ülkelerde gümleyecek. Cihan, Türk’ün adı ile titreyecek! Hanlar, imparatorlar, krallar, prensler, beyler benim torunlarımın önünde baş eğecekler! Şanlar, şerefler, hazineler, kaleler, şehirler benim torunlarımın olacak!”