Romanlarında toplum içinde saygın birer yere sahip olan burjuvaların maskelerini düşürerek bu "namuslu insanlar"ın ikiyüzlülüğünü ortaya çıkaran Zola daha 'Paris Yaşamı'nı yazmadan önce Le Figaro gazetesinde yayımladığı bir yazıda hayat kadınlığı kurumunun yaratıcısı olarak sistemi ve sistemin sefalete ittiği insanı gördüğünü yazar.
Nana ve hastalıklı oğlu Louiset toplumun yozlaşmasını temsil ederler. Nana genlerinde ayyaşlarla dolu bir neslin izlerini taşımaktadır; Louiset geçirdiği çiçek hastalığı sonucu ölür. Hastalığı annesine de bulaştırmıştır bir süre sonra Nana da yaşama gözlerini yumar. Ancak bedenini kurtçuklara teslim etmeden önce çevresindeki herkesi çürütür.
"Halkın içinde büyümeye bırakılan çürümüşlük gittikçe ilerlemekte ve aristokrasiyi çürütmektedir."
Halk kızları aracılığıyla burjuvazinin erkeklerine birer ölüm tohumu bırakacak ve tüm bir nesli yok edecektir.