"Dinmek bilmiyor aşkımızın ağrısı.
Nasıl dinsin?
Yarım yüzyıl dolu bir nehir gibi aktı; aka aka birikmiş bir deniz oldu aşkımız ve.. sonunda nasıl oldu bilmiyorum aşkımızın denizini koruyan baraj çöktü ve sensiz ben aşkımızın taşmış suları dibinde kaldım.
Boğulmuş değilim; yalnız suların altındayım. Üstümde bütün bir deniz bütün bir dünya. Kimse görmüyor beni. Kimse duymuyor sesimi; ben kendim de duymuyorum kendi sesimi. Eskiden gün günü tekrarlanan nağmelerim boğula boğula ve sessizce ölü balıklar gibi çıkıyor suyun yüzüne; eskiden beni yeryüzünde tutan ve yaşatan Ayı Dağı Soğuksu kıyıları ve Ceneviz kalesi kayan yıldızlar gibi kayıp altında kaldığım denizin sularına karıştı ve karada kalmış aşkımı biri (bilmiyorum kim) bulup demir çivilerle çarmıha gerilmiş İsa Peygamberin çıplak göğsü üstüne mıhladı."
Cengiz Dağcı'yı çektiği acılar tâbi tutulduğu sürgünler ve muhatap kaldığı yalnızlıklar karşısında kendi tabiriyle hayatta tutan bir yanda güzel Kırım'a kavuşma arzusu ise diğer yanda da eşi Regina Hanım'ın bir an olsun eksilmeyen desteğidir. Bu yüzden Cengiz Dağcı eşi Regina Hanım'ın vefatından sonra bu yüce gönüllü ve âlîcenâp kadına duyduğu hisleri her cümlesi aşkla ve hasretle yazılmış Regina'da dünyaya ilân etmiştir.